DENİZ, KARANIN VİCDANI
Deniz = Vicdan, denklemiyle de anlatılabilir üstteki düşünce...

Şimdi, nereden çıktı böylesine absürd bir analoji diyebilirsiniz Mont Saint Michel adasını görmediyseniz eğer.

Mont Saint Michel, Fransa’nın Normandiya bölgesinde, Atlas Okyanusu’nun Manş Denizi’ne girinti yaptığı, med ve cezirlerin vahşice yaşandığı bir körfezde konuşlanmış sipsivri bir ada. Daha doğrusu bazen ada bazen kara, yani acayip bir oluşum...
Küçücük. Çevresi dahi 960 metreyi zor buluyor.  İlk olarak 9. yüzyılda tepesine bir şapel inşa edilerek meskun hale getirilmiş. Yavaş yavaş muhteşem azamette bir kiliseye dönüşmüş bu şapel. Sonra yerleşim yerleri eklenmeye başlamış. Müthiş etkileyici bir ortaçağ mimarisi çıkmış ortaya. 

Tahmin edilebileceği gibi, tepeye kiliseye kadar 900 basamağı bulan adanın dar yollarına araba girişine izin yok. Ortaçağ film platosunu 
andıran bir atmosferde tepeye yükselirken
kendinizi zaman makinesine binmiş gibi hissediyorsunuz.

Çok iyi korunmuş ada mimarisi. Kaldığımız otel bile el yapımı baklava şeklinde vitray camlarla kaplı pencereleriyle
taştan yapılmış şöminesi ve 30 cm kalınlığındaki kalaslardan yapılmış tavan kirişleriyle en az 250-300 yıllık bir ev.

Adaya girişte bizim gibi “şeker” denizlerde yaşayan insanlar için acayiplikler daha kapıda başlıyor.
Dış surlardan içeri girdiğimizde bizi çeşitli dillerde yazılmış, denizin akşam saat kaçta geri döneceğini bildiren bir pano karşılıyor. - Saat 18:00-

İyi! Daha 3 saat vaktim var.  
Adanın arkasındaki kayalıklardan vuruyorum okyanusa, uzaktaki bir diğer adaya doğru...

Denizin çekildiği zemin çok sert ama sahile konmuş  ‘kayan kumullara dikkat!’ ibaresi de hep aklımda. Nitekim yalnızca bir ayağımın girebileceği sıvılaşmış bir kumulda dizime kadar gömülüyorum. Bir müddet daha ilerledikten sonra bu garip gezintiyi daha fazla uzatmanın anlamı olmadığına karar veriyor, denizin kumulları yeniden istilasını fotoğraflamak için tepeye, kiliseye doğru dönüşe geçiyorum. (Bu ilginç tabiat olayını çektiğim fotoğraflarda gözlemleyebilirsiniz.)









Gelelim yukarıdaki denkleme.
Deniz karanın vicdanı demiştim ya yazının başında...
Sular çekilince, Saint Michel, o sipsivri görüntüsü ve gizemli ortaçağ karakteriyle müthiş bir zalimliğe bürünüyor. Bu belki yalnızca benim hissettiğim bir duygu olabilir. Çünkü ben yaşamım boyunca, denizden uzakta olduğum sınırlı zamanlarda kendimi dünya dışında yaşıyormuş sıkıntısı ve yalnızlığı içinde buldum hep.

Ama denizin bir kara parçasının karakteristiğini bu kadar değiştirebileceği gerçeğini en çarpıcı olarak  Mont Saint Michel’de yaşadım ben… 
Hatice Ezgi Özçelik